Archive

Archive for the ‘Genel’ Category

Kredi Kartı Kullanımının Enflasyona Etkisi

02 February 2014 Leave a comment

Aşağıda bundan 4 yıl önce yapılan bir araştırma sonucunun Kredi Kartıın enflasyona etkisi kısmı yer almaktadır. Kredi Kartı Sektöründe son 5 ayda yapılan mevzuat değişiklikleri bu doğrultuda yapıldığı gözlenmektedir.

“Enflasyon; fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artışı ve paranın değerindeki düşüşü ifade eder. Enflasyon sadece bir malın fiyatındaki artışla değil, ekonomideki bütün malların fiyatlarındaki artışla ilgili bir kavramdır. Bu nedenle fiyatlar genel seviyesi ekonomideki bütün malların fiyatlarının genel bir ortalamasını ifade etmektedir. Enflasyon oranı bir yıl zarfında genel fiyat seviyesindeki yüzde değişimi verir. Bir ekonomide fiyatlar genel düzeyini etkileyen birçok etmenden söz edilebilmektedir. Bununula birlikte eğer bir ekonomide fiyat artışları çok hızlıysa ya da ılımlı olmasına rağmen geçmişi 15-20 yıllık bir döneme uzanıyorsa bu durumda böyle fiyat artışlarının gerisinde mutlaka bir parasal genişleme söz konusudur.

Fiyatlar genel düzeyinin artışlarına, aşırı talep nedeniyle mal ve hizmetlerdeki fiyat artışları ya da emeğe ödenen ücret artışları da etken olabilmektedir. Ürün ve hizmetlere artan talep nedeniyle fiyatların artması talep enflasyonuna; emeğe ödenen ücretin artması maliyetleri artırdığı için maliyet enflasyonuna neden olur.   Enflasyon artışlarının sebebi ne olursa olsun etkilediği toplumları her zaman rahatsız etmiş ve zarar vermiştir. Ekonomide zaman zaman üretim olanakları sınırını zorlayan toplam harcama (toplam talep) artışları ortaya çıkarabilir.Kamu harcamalarının artışı ile para arzının genişlemesi toplam harcama düzeyini arttıran en önemli nedenler arasındadır. Toplam harcama düzeyinin artması durumunda üretim birimleri üretim sürecine kanalize edecekleri kaynaklardan mahrumlarsa, talepsel genişlemeye reel hasıla artışı ile karşılık veremezler. Böylece ortaya çıkan aşırı talep, fiyatlar üzerinde artış yönünde baskı oluşturarak, talep enflasyonunun doğmasına yol açar. Talep enflasyonunun özü “çok paranın az mal peşinde koşmasıdır”.

 

Kredi kartlarının kullanımı, borçlanma imkânlarını genişlettiği için toplam talebin artmasına neden olmaktadır. Artan talebin ise üretimi artırması beklenir. Fakat enflasyonist ortamlarda, artan talep fiyatlar genel düzeyinin de artmasına etken olabilmektedir. Bunun başlıca nedeni, kredi kartlarının dolayısıyla tüketici kredilerinin efektif talebi körükleyerek kaydi para yarattığı, bunun da enflasyon artırıcı etkiye sahip olduğu görüşünden kaynaklanmaktadır.Fakat tüketim artışı, makro ekonomik olarak enflasyonu arttırmakla beraber, talebi de artıracak, arz yeterli olduğunda piyasa, optimum fiyatlarda dengelenecektir.

Kredi kartları, nakit para olmaksızın ürün ya da hizmet alabilme gücü yaratması, taksitli satışlardan faydalanabilme imkânı sağlaması sebebiyle yoğun olarak kullanılmaktadır.

Borçlanma imkânlarının genişletilmesi neticesinde oluşan enflasyon maliyet ya da ithalat ağırlıklı bir yapıda değil de talep enflasyonu şeklinde bir karaktere sahip olursa enflasyonu daha da yükseltici bir etkisi olabilir.

Talep enflasyonu, belirli bir dönemde, toplam talebin artarak toplam arzın üzerine çıkması ve toplam arzın toplam talebi karşılayamaması sonucu fiyat artışlarının ortaya çıkmasına denir. Arz sabitken sadece talebin artması sonucu, ekonomide arz talep dengesinin yeniden sağlanabilmesi için fiyatlar yükselir.

enflasyon

Talep enflasyonunun yaşandığı bir ortamda, kredi kartı ile yapılan işlemlerin enflasyona etkileri arz ile ilişkili olacak, arz tıkanmadıkça sorun yaşanması beklenmeyecektir. Toplam talebi kısmaya yönelik önlemlerden biriside kredi kontrolüne yöneliktir. Kredilere üst sınır getirilebilir. Hane halkının fazla kredi alıp harcama yapması engellenir. Bazı tüketim harcamaları için kredi verilmesi yasaklanabilir. Kredi kartlarına yapılacak taksit sayısı azaltılabilir, kredi kartı limitleri düşürülebilir. Kredilerin seçilmiş belirli sektörlerdeki üreticilere verilmesi sağlanabilir. Gerek ABD’de gerekse Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ve kredi kartının yoğun olarak kullanıldığı ülkelerde enflasyon oranı istikrarlı ve düşük seyretmektedir.

Türkiye’de fiyat istikrarsızlıklarının başlıca nedenleri üretim yetersizliği ya da aşırı talepten kaynaklanmaktan çok, üretim girdi maliyetleri ile ithal edilen mamul, ham madde, yarı mamul, yatırım malları ve enerji fiyatlarının yüksek olması gibi birçok konuda dışa bağımlılıktan kaynaklanmaktadır.

Kredi kartı ile gerçekleştirilen işlemler, bireylerin ödeme ve borçlanma imkânlarını artırmış, ihtiyaten elde tutulan para miktarını azaltmıştır. Bu ise gelir adaletsizliği gibi nedenler ile değişen para dolanım hızının dengelenmesine ve toplam talebin canlı tutulmasına neden olabilmektedir.”

 

Kaynak : Türkiye’de Kredi Kartı Uygulamaları /Dr. Ferudun Kaya

 

Categories: Genel

2011’in kattıkları 2012 ye umut verirken

26 December 2011 Leave a comment

Aslında ne kadar hızlı yaşıyoruz ne kadar çabuk eskiyor masamdaki takvimim ne kadar çabuk geçiyor saatler, günler , aylar…. Takvimime işaretlediğim sayılar ne çabuk geçiyor. Durduramıyorsun … İşler geliyor geçiyor yeni şeyler öğreniyorsun yeni bilgiler , yeni mevzuatlar sektör gelişiyor takip edemiyorsun kimi zaman… Yılsonu partilerinde düşünüyorsun ne yaptık ekip olarak ,  neleri geliştirdik geçen sene bu zamanda ne durumdaydık şimdi nerelere geldik diyorsun rakamlar değişiyor, raporlar gelişiyor, farklılaşmaya farklılaştırmaya çalışıyorsun işini kendinden bir parça katıp geliştirip müşterini mutlu etmeye çalışıyorsun …Hiçbir şey yavaşlamıyor herşey hızlı akıp gidiyor hatta geride kalmamak için sürekli koşuyorsun… Yılsonuna doğru neler yaptım diyorsun ömrümden giden bu 365 günde ben ne yaptım ….Bir şekilde yılsonlarında bir muhasebe bir hesaplaşma yaşıyoruz işimizde … Neleri istedik neleri gerçekleştirebildik, neler 2012’ye kaldı yılsonunun son haftası çözülüyoruz…

2011 hızlı bir yıl oldu ; peki kendimiz için neleri öğrendik, neleri deneyimlebildik, nerelerde yanlış yaptık, nelerden dersaldık, neleri kabullendik, nerelerde değişmeyeceğimizi anladık, kimleri sevdik, kimleri sevmediğimizi hissettik, hayalimize bir adım yaklaşabilmek için nasıl bir adım attık,

2011’in nasıl bir rengi oldu size, 2011’de duyduğunuz en güzel ses neydi, 2011’de uyandığınız en güzel sabah hangisiydi? , canınızı en çok ne acıttı, bu acı size neler kattı, kimi affettiniz, hangi öfkenizden kurtuldunuz, yaptığınız en çocukca hareket neydi, en çok sarhoş olduğunuz gün hangisiydi, aldığınız en güzel hediye hangisiydi, birini gerçekten mutlu etmek için birşey satın almadan ne yaptınız ?, dostunuzu kaybetmek adına sırf onun farkında olması için ona hangi acı sözü söylediniz, ailenize ne kadar vakit ayırdınız , kaç kez anne babanıza onları sevdiğinizi söylediniz, kaç kere biraz yavaş yürümenin keyfini çıkardınız, kaç saat hiç konuşmadan sadece kendinizi dinlediniz, sadece kendiniz için sevdiğiniz yemeği kaç kez yaptınız, bu sene martıların sesini hiç dinlediniz mi !, sadece İstanbul’da yaşayan martıların yediği simitle kaç kez onları beslediniz….

Hangi korkularınızdan arındınız bu sene, hangi konuda daha özgüvenlisin kendine, hangi negatif özelliğini pozitife çevirdin, ne için sabırlı oldun, ne için en çok öfkelendin, kiminle hesaplaştın, kiminle hesaplaşamadın, en çok ne için ağladın, hiç arkana bakmadan kaç köprü yıktın, ya da hala sırtında kaç köprü taşıyorsun, hangi konu seni çaresiz bıraktı,biriyle uzlaşmak için kaç adım atın, herşeyi bırakıp kaç kez kendin için tatil yaptın, güneşin batışını kaç kez seyrettin ya güneşin doğuşunu, toprakla kaç kez bütünleştin, hayatındaki en yakın insanları gerçekten tanıdığının farkında mısın , en çok hangi olay seni güldürdü, senin güldürdüğün en güzel yüz hangisiydi, kimin kahkahası hayatına mutluluk getirdi, ne getirdi 2011 sana sordun mu kendine hiç… Zaman hızlı geçiyor soramıyorsun hesaplaşamıyorsun, yıl sonunda iş planını toparlarken biraz küçük bi ara ver uyumadan facebook’u kapat bunları da düşün kendi adına…

2012’ye girmeden hepimize herşeyden önce sağlık diliyorum..Kendimizi keşfedebildiğimiz, masumiyetimize dönebildiğimiz , çocukça gülebileceğimiz, kimseyi düşünmeden sadece müzikle dans edebildiğimiz, ailemizle sevdiklerimizle mutlulukla dolu bir yıl diliyorum…

Hep sevgiyle kalın…

Categories: Genel

Denize Bakmayı Bilmeyenler Bir Gün Mutlaka Boğulur.

21 January 2011 Leave a comment

Yüzmeyi bilmemek bir gün mutlaka boğulacağın anlamına gelmiyor ama denize bakmayı bilmemek bir yokluğun içinde sürekli boğulmak gibidir. Yok u da sevmeyi öğrendiğin zaman var sındır.İç acılarının toplamı kazandığın tecrübe ile eşittir her zaman. Ve bu tecrübe sana, her seferinde denize bakmayı öğretir…

Bazen hayata baktığın pencere kör bir pencere oluverir. Kafamızı biraz kaldırsak belki daha öteleri görebileceğimiz halde sadece çitlere kadardır bakış sınırımız…..

Kapalı gözlükle koşan yarış atları gibiyiz. Yanımızı yöremizi göremiyoruz. Sadece koştuğumuz yol bize hayat. Bu hızlı koşuda kaçırdıklarımız ulaştıklarımızdan çok daha fazladır.İşte bu yüzden yarışı 1.olarak tamamlamak , bizi her zaman zafer sahibi yapmaz…

Aptal Puma Sendromu’nu duymuşsunuzdur mutlaka, Pumalar bir tavşanı yakalamaya çalışırlarken , o tavşana değecek enerji kadarını harcarlar. Eğer tavşan çok hızlı kaçıyor ve Puma’yı yoruyorsa , Puma hemen vazgeçer.Çünkü tavşanı yakaladığında midesine indireceği , bir geyiği kovalarken harcayacağı enerji karşılığında ulaşacağı etten daha az olacağı için böyle davranır..Bunu yapmayanların yaşadığına “Aptal Puma Sendromu” deniyor.

Biz de eğer at gözlüklerimizden kurtulup neye ne kadar değer vereceğimizi , neyin peşinden ne kadar koşmamız gerektiğini iyi öğrenirsek , denize ( hayata) bakmayı da iyi bilir ve o hayat denizinin bizi kolay boğmasına izin vermeyiz.Kulaç atmayı bilmesek de bizi hayatta tutacak bir sandal bulunur elbet. Peki, suda nefes almaya çalışıyorsak? İşte budur bizi boğan . O yüzden denize bakmasını bilmek gerekiyor… Yok’larımızı, eksikliklerimizi, zaaf ve korkularımızı iyi tanırsak mutlu olma ihtimalimiz daha yüksektir. Mutlu olmak adına hep başkalarını mutlu etme yanılgısına düşmek de düpedüz boğulmaktır.Herkesi mutlu ve memnun edemezsiniz.Herkesi eşit kuvvette de sevemezsiniz ve herkes sizi sevmek zorunda değildir.Unutmayın ki dünya yuvarlaktır ve ne tarafa dönerseniz dönün , dünyanın yarısı hep arkanızda kalacaktır…..

Kahraman Tazeoğlu…

Categories: Genel

Twitter’da Başarı Sağlamak

23 October 2010 Leave a comment

Micro bloglama (micro blogging) sitesi Twitter, üyelerinin kısa mesajı ile mesaj girişi yapabildikleri ve web siteleri, yazılar ve resimlere link verebildikleri bir site olarak , medyanın da desteği ile kullanıcı sayısını hızla artırmaktadır.

Sosyal medyada en çok tercih edilen sosyal ağ sitesi Facebook olarak gözükürken , özellikle 2009 yılı içinde üzerinde en çok konuşulan sitenin Twitter olduğunu söyleyebiliriz. Alexa verileri incelendiğinde , Twitter sitesiyle ilgili 2009 yılında başlayan hareket oldukça artmaktadır.

Yine de , bu hızlı yükselişe rağmen Twitter sitesinin daha yolun başında olduğunu söyleyebiliriz. Son rakamlara bakıldığında bir günde gerçekleşen şakıma ( tweet ) sayısının 50 milyon seviyelerine geldiği görülüyor.

Mikro bloglama konusunda odaklanan Twitter sitesinden çeşitli konularda fayda sağlayabilirsiniz.

CRM: Siz olmasanızda insanlar hakkınızda konuşabilecekti.Orada olmakla hem hedef kitleniz ile yakın bir iletişim sağlayabilir, hem de istek ve ihtiyaçları ile ilgilenecek olumly görüşlerin artmasına katkı sağlayabilirsiniz.

MARKA BİLİNİRLİĞİ: İçerik değeri olan şakımalar yaptıkça, üyelere bir değer yarattıkça, daha fazla kişinin sizi farketmesini sağlayabilir, marka bilinirliliği yanı sıra , bu kişilerin gözünde markanızın teknolojiye uyumu konusunda da olumlu izlenimler sağlayabilirsiniz. Bireysel olarak açılan hesaplarda da kişi isminin bir marka haline gelmesi konusunda katkı sağlanmış olacaktır.

İLETİŞİM KANALI: Takip eden kişi sayısı arttıkça , hedef kitleniz ile sürdürülen iletişimde Twitter önemli bir paya sahip olabilir.Her sektör için , kendine özel bir iletişim stili olabilir. Örneğin, yayıncı şirketler için , en güncel haberleri,haberlerin görünmeyen yönlerini duyurma imkanı olurken , perakende / e-ticaret siteleri için promosyon ve kampanyalar ön planda kullanılabilir.

Twitter aynı zamanda müşterilerden şirkete yönelik bilgi desteiği almak açısından da bulunmaz bir iletişim kanalıdır. Yeni ürün ya da hizmetler , reklam kampanyaları gibi çeşitli konularda müşterilerinizin neler düşündüğünü öğrenmek önemli bir katkı sağlayacaktır.

TRAFİK YARATMAK: Çeşitli konular ile ilgili sitenize yönlendirmelere yaparak, özel kampanya ya da promosyonlar için teşvikler yaratarak , Twitter üzerinden sitenize trafik yaratabilirsiniz.En iyi sonucu almak için, sitenizden gidilen sayfanın Twitter’da verdiğiniz mesaj ile aynı içeiği taşıması önemli olacaktır.

SATIŞ: DELL, Twitter sitesini özel indirimler hakkında bilgilendirme amaçlı olarak kullanarak 24 ay içinde 3 milyon dolaradan fazla satış gerçekleştirdi.Sadece buradaki kullanılıcılara özel olarak tanımlanan , kupon kodu türü indirimlerin ilgi çektiği ve iyi sonuç verdiği görülüyor. Ayrıca bu tür kampanyalar viral olarak da yayılma potansiyeli taşıyorlar.

ŞİRKETLERİN TWITTER KULLANMA NEDENLERİ

Şirketlerin Twitter’ı hangi amaçlar için kullandıkları ile ilgili Econsultancy ve bigmouthmedia tarafından hazırlanan rapor iyi bir bilgi desteği sağlamaktadır.Rapora göre, şirketler Twitter sitesini en çok %62 oran ile yeni içerik yayınlamakta kullanmaktalar . Şİrketlerin %54 ‘ü bu siteyi pazarlama kanalı olarak kullanırken , %47’si markalarını takip amacıyla kullanmayı tercih etmektedirler.

TWITTER HESABINI ETKİLİ ŞEKİLDE KULLANMAK

Daha önceden alınmadıysa , şirket ya da marka isimlerinizi tercih ederek Twitter’da bir hesap yaratıp neler olduğuna içerden bakmak , konuyla ilgili size daha iyi fikir verecektir.

Hesabınızda bilgileri iyi bir şekilde doldurmak , arka plan resmini ilgi çekici bir şekilde düzenlemek , iyi ve akılda kalıcı küçük bir resim kullanmak fayda sağlayacaktır. Ne yapacağınızdan emin değilseniz , seçtiğiniz isimleri güvenceye aldıktan sonra , rakiplerinizin ya da diğer kullanıcıların neler yaptıklarını inceleyebilir, fikir alabilirsiniz.

DOĞRU ŞEKİLDE ŞAKIMAK

Twitter kullanırken hedef kitle ile ayrı telsen çalmak olumsuz, aynı frekansta şakımak olumlu etki yapacaktır. Bu amaçla , bir süre hedef kitlenin kullandığı dil takip edilebilir.

Çok ama içi boş şekilde şakımak da pek faydalı olmayacaktır.Sizi takip eden kişiler için değer yaratacak onların ilgisini çekecek içerik kullanmak en iyi sonucu verecektir. Şirketin insani yönünü ortaya çıkarmak , fazla kurumsal ve soğuk bir dil kullanımından kaçınmak da olumlu katkı sağlayacaktır.

ŞAKIMA ZAMANLAMASI

Benzer şekilde kullanıcıların şakıma sıklıkları da takip edilerek , ne onları sıkacak kadar çok, ne de ilgisiz görünecek kadar az şakımak doğru olacaktır. Hergün en azından bir kez şakımak , sürekliliği sağlayacak , sizi takip edenlerin güncel bilgilere ulaşmasını sağlayacaktır.

TWITTER HESABINIZI GELİŞTİRMEK

Twitter hesabınızı geliştirmek için kullanabileceğiniz çeşitli alternatifler olacaktır. Herşeyden önce , Twitter hesabınızı şirketinizin çalışanları ile paylaşabilirsiniz.Şirket çalışanları , sizin mesajlarınızı yeniiden şakıyarak da ( retweet ) mesajlarınızın daha geniş bir kitleye ulaşmasına yardımcı olabilirler. Sektörünüz ile ilgili ilginç kişi ya da kuruluşları takip edebilir, alıntılar yapabilir, hedef kitleniz ile paylaşabilirsiniz.

Şirketinizin bayi ağı, iş ilişkisi içinde olduğu kişi ya da kuruluşlar da en son haberleri ya da duyurularınızı takip etmeleri amacı ile hesabınıza üye olmaya davet edilebilirler.Web sitenizden ve diğer sosyal medya hesaplarınızdan Twitter adresinize yönlendirme yapmanız faydalı olacaktır. Sosyal medya hesaplarınızın bulunduğu renkli kartvizitleri dağıtmak, basılı evraklarınızda sosyal medya adreslerini kullanmak katkı sağlayabilir.

Çeşitli etkinliklerde sosyal medya adreslerinizden bahsedebilir, ürünlerinizin içine küçük bilgi kartı olarak sosyal medya adreslerinizi koyabilirsiniz. Başlangıç aşamasında , sektörünüzde bulunan ya da konunuz ile ilgili konuşan kişileri sizin takip etmeniz de fayda sağlayacaktır. Siz takip ettikçe , katılımda bulundukça , sizin de o mecrada olduğunuzun farkına varılacak , siz de takip edilmeye başlayacaksınız.

Twitter kullanıcılarını ilgi alanlarına göre gruplayan bazı siteleri kullanarak , aynı ilgi alanındaki kişilere ulaşmak konusunda bazı adımlar atabilirsiniz.

Kaynak:İnternette Pazarlama ve Sosyal Medya Stratejileri

Categories: Genel

Paralel Evrenler Teorisi

Benim gibi 2 yıldır Fringe’in her bölümünü keyifle izliyorsanız , Flash Forward , Paradox gibi paralel evrenle ilgili dizileri izledikten sonra bilimle ilgili  her türlü araştırmayı yapanlardan iseniz J.Richard Gott’un Paralel Evrenler Teorisi ile ilgili Time Travel İn Einstein’s Universe: The Physical Possibilities of Travel Through Time kitabından bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istedim.

” 20.yy’ın başlarında geliştirilen kuantum mekaniği, atom ve molekülerin davranışlarını klasik fizikten farklı radikal bir anlayışla açıklayabilen bir disiplindir.

Kuantum mekaniğine göre parçacıklar hem dalga hem de parçacık karakteri taşırlar. Kuantum mekaniğini klasik fizikten ayıran en önemli ilkelerden biri olan Heisenberg belirsizlik ilkesi bir parçacığın konumunun ve hızının aynı anda belirlenemeyeceğini söyler. Makrskopik büyükler için bu belirsizlik önem taşımaz. Ancak mikroskopik boyutlarda yani atomik boyutlarda önem taşır.

Kuantum mekaniği elektrotların enerji seviyelerini değiştirdiklerinde atomların belirli dalga boyundaki ışınımları nasıl yayınladığını veya soğurduğunu açıklar.Parçacıkların dalga özelliği kuantum tünellemesi gibi klasik fiziğin yabancı olduğu olaylara çözüm getirir. Kuantum tünellemesinde, bir helyum çekirdeği aniden uranyum çekirdeğinden dışarı fırlayarak ve uranyum çekirdeğinin radyoaktif bozulmasına neden olur. Kuantum mekanik dalga denkleminin çözümü parçacıkların farklı konumlarda bukunma olasılıklarını verir. Parçacıkların farklı konumlarda bulunma olasılıkları parçacıkların farklı gözlemleneceği anlamına gelir ve bu kuantum mekaniği çoklu paralel evren yorumlarını doğurur.Birçok fizikçi bu yorumun teoriye gereksiz bir ek olduğunu düşünmektedir.Ancak kuantum teorisi sınırlarında çalışan pek çok fizikçi de paralel evren yorumunu , bu yorumdaki gelişmeleri ve yoruma yapılan ekleri çok ciddiye almaktadır.

Bu anlayışa göre evren, yalnızca tek bir dünya tarihi değil paralel olarak birçok dünya tarihi içerir. Bizim gibi bir dünya tarihini yaşamak,geçmişten geleceğe giden raylar üzerinde bir trende bulunmak gibidir. Trendeki yolcular yol üzerindeki istasyonların geçişlerini izler gibi , tarihteki olayların geçişlerini izler.İşte Roma İmparatorluğu yılıkldı,2.Dünya Savaşı sona erdi, insanlar Ay’a iniyorlar. Ancak evren bir çok rayın kesiştiği dev bir değişim alanı olabilir.Tren sürekli olarak bir yol ayrımıyla karşılaşır ve her iki yoldan birini seçer. Kuantum mekaniğinin çoklu evren teoremine göre , bir gözlemin kaydediliği ya da bir kararın verildiği her seferde raylarda bir yan yol oluşur. Gözlem ya da karar insanlar tarafından yapılmak ya da alınmak zorunda değildir. Atomda bir enerji seviyesinden diğerine geçen bir elektron bile raylardaki bu ayrılmaya neden olabilir.

Bu senaryoda Oxford Üniveristesi fizikçilerinden David Deutch’un görüşü , bir zaman yolcusu geçmişe gidebilir ve daha genç bir kızken büyükannesini öldürebilir , şeklindedir. Bu olay evrenin bir zaman yolcusu ve ölü bir büyükanne içeren yola girmesine neden olur. Büyükannenin yaşadığı ve zaman yolcusunu dünyaya getiren anneyi doğurduğu evren ( hatırladığımız evren ) hala vardır. Zaman yolcusu yalnızca ,değiştiriliş tarihte yer alacağı farklı bir evrene geçer.

Bu fikirler Gregory Benford’un 1980 Nebula Award ödüllü bilim kurgu romanı “Timescape’de” çarpıcı bir şekilde sunulmuştur. Hikaye 1998’de geçer ve hikayenin kahramanı 1998 yılında dünyayı çok büyük ölçüde etkileyecek ekolojik bir felaket hakkında bilim adamlarını uyarmak için 1963 yılına takyon ( tachyon) demeti (ışıktan daha hızlı hareket eden sanal parçacıklar) kullanarak bilgi aktarır.

Bu romanın dikkatimi çekme nedeni , 1974 yılına ait bir makalemin romanda yer almasıdır. Hikayenin kahramanı 1998 yılında bir uçak yolculuğu sırasında makalemi okur ve bu ona bir takyon vericisi yapma ilhamı verir.Benford zamanında benim makalemle ilgili kısmı “Cathy ona verdiği , Gott tarafından yazılan makaleyi bulmak için çantasının altını üstüne getirdi şeklinde anlatır sonra , İşte ; A Times Symetric, Matter and Anti-Matter Tachyon Cosmology ( Zaman-Simetrik Madde ve Anti-Madde Tachyon Kozmoloji)Gerçekten zor bir alan .Ancak Gott’un çözümü orada, sayfada parlıyordu” diye bitirir.( Öylesine parıldayan benim araştırma makalem miydi? )

Uyarı 1963 yılının sonbaharında alınır ve bilim insanları üzerinde çalışmaya başlarlar. Kuantum mekaniğinin çoklu evren teoremini bilmektedirler ve ekolojik felaket hakkında yaptıkları yayınlar, evreni , bu felaketten uzaklaştıran farklı bir çizgiye yönlendirir.Tesadüfen bu paralel evrende Başkan Kennedy Dallas’da öldürülmeyip sadece yaralanır.

Elbette ki bu sadece hikayedir. Gerçek olabilir mi? Belki de kitapla anlatılanların aynen gerçekleştiği paralel bir evren vardır.

Bazı insanlar neden gerçekliği tartışılmaz yaşanmış bir tarih varken , farklı olaylardan oluşan çok sayıda başka başka tarihlerin varolduklarına inanırlar ?

Caifornia Institute of Tecnology (Caltech)’nin ünlü fizik profesörlerinden Richard Feynman , genelde belirli bir sonucun olasılığını bulmak için , o sonucu doğuracak tüm olasılıkların gözönüne alınması gerektiğini göstermiştir. Öyleyse aynı sonucu doğuracak tüm olayların gerçekleşme olanağı vardır.

Sevdiği birini kurtarmak üzere geçmişe dönmek için bir zaman makinesi yapmak isteyen birine söyleyebileceğim en rahatlatıcı söz , bugün anladığımı kadarıyla ancak kuantum mekaniğinin çoklu-evren teorisi doğruysa hayalini gerçekleştirebileceğidir.Ve bu teori doğruysa , o zaman zaten sevdiğiniz kişinin iyi olduğu bir paralel evren var demektir. Çünkü tüm olası evrenlerin gerçek tarafı vardır.Ne yazık ki siz yanlış bir evrende bulunuyorsunuz…”

Kaynak:  Time Travel İn Einstein’s Universe: The Physical Possibilities of Travel Through Time _J.Richard Gott

Categories: Genel

Üretim ile Tüketimin Yer Değiştirmesi (Reversals of Consumption and Production)

Postmodernist bakış açısı, modernizmin ortaya koyduğu şekliyle tüketimin yok edici bir işleve sahip olmadığını ifade eder ve tüketimin kültürel ve sayısal bir faaliyet olarak üretilen işaret değerlerine sahip olduğunu savunur. Postmodernizm böylece hem üretimin hem de tüketimin birlikteliğine ve önemine vurgu yapar. Postmodern öneriye göre, tüketim olmadan üretim olmamakta, üretim olmadan da tüketim gerçekleşememektedir.  Kavramlar arasındaki bu karşılıklı varolma durumundan dolayı,her ikisinin de önemi kabullenilmektedir. Yanı sıra üretim ve tüketimin birbirinden ayrı olmadığı, tüketim sırasında üretimin yeniden gerçekleştiği, farkın sadece üretim biçiminden kaynaklandığı görülmektedir. Bu bağlamda postmodernizmde tüketim kültürü ön plandadır. Tüketiciler de pazarlamacılar gibi tüketim sembolleri üretmekte, üretim ve tüketim bir bütünün iki parçası halinde görülmektedir.

Postmodern tüketici için tükettiği üründen elde ettiği tatmin önemlidir. Dolayısıyla ürün üretilirken yaratılan değer kadar, bu ürünün postmodern birey tarafından tüketimi sırasında ortaya çıkan ve benliğini şekillendiren, kimliğinin tanımlanmasında etkili olan tatmin ve bireyin deneyiminden elde ettiği ödül markaya atfedilecek önemli bir değer olarak tüketimle birlikte ortaya çıkar. Tüketici yaptığı her tüketimde bir değer yaratıcı olarak görülür ve bu bağlamda da tüketicinin ürün/hizmetleri tükettiği zaman ortaya çıkan değerin hangi marka ile gerçekten arzulanan, özlenen, sahip olunmak istenen değer olduğu, o markanın tüketici gözünde önem kazanması ve tercih edilmesinde etkili olmaktadır.  Ayrıca topluluk pazarlamasının kilit unsuru olan postmodern toplulukların, günümüzde ilgi alanları bağlamında biraya gelerek oluşturdukları deneyimler, ürünler/hizmetleri tüketen bir tüketici olmak dışında, gerçek anlamda bir üretici olarak da toplulukların işlev kazanmasına neden olmuştur. Bu bağlamda şirketler tüketicilerin gerçek istekleri, beklentilerini karşılayacak ürün/hizmetleri üretebilmek için, seslendikleri hedef kitlelerinin dahil olduğu topluluklarla birebir iletişim içine girerek, ürün ya da hizmetleri ile ilgili geribildirimleri almaya, yeni geliştirecekleri ürünleri denetmeye, hepsinden öte yeni geliştirecekleri ürünlerle ilgili alt yapıyı oluştururken postmodern toplukların görüşlerini almaktadırlar.

Kaynak: (Odabaşı 2004: 40-41).

Categories: Genel

Cüzdanınızda Kaç Adet Kredi Kartı Var?

MasterIndex araştırmasında Ocak 2009’da görüşüle kişilere cüzdanlarında kaç adet kredi kartı taşıdıkları sorulduğunda , katılımcıların %57’sinin 1 adet kredi kartına sahip olduğu belirlendi.2000 yılında 1.5 olan cüzdanlarımızdaki ortalama kart sayısı ise 2009 yılı başında 1.7’ye ulaştı.

MasterIndex’in geçmiş dönem verilerine bakıldığında sahip olunan kredi kartı sayısında yaşanan artışın 2000’li yıllarda taksitli kartların kullanılmaya başlandığı döneme denk geldiği görülüyor.Bu yıllarda başlayan artış 2008 yılı sonuna kadar devam ediyor.

Sonuçlar sosyo-ekonomik seviyeye göre değerlendirildiğinde , üst sosyo-ekonomik seviyeye gidildikçe cüzdanlardaki kredi kartı sayısının arttığı görülüyor. DE sosyo-ekonomik grubundaki kişilerin cebinde 1.4 adet kredi kartı bulunurken A sosyo-ekonomik grubundaki kişiler 2.3 adet kredi kartına sahiptir.

Kredi kartı sahipliği yaş grubuna göre incelendiğinde ise 35-44 yaş grubu ortalama 2 adet kredi kartı ile en fazla kredi kartına sahip yaş grubudur. 18-24 yaş ise 1.4 adet kredi kartı ile cüzdanında en az kredi kartı bulunduran kesimdir.

Araştırmaya katılan tüketicilerden önümüzdeki 10 yıllık dönemde kredi kartı sahipliği ile ilgili öngörüde bulunmaları istendiğinde , sahip olunan kredi kartı sayısında artış olacağı beklentisi gözlenmektedir.Tüketiciler Ocak 2009’da ortalama 1.7 olan cüzdanlarındaki kredi kartı sayısının önümzdeki yıllarda ortala 2.3 ‘e çıkacağını öngörmektedir.

Kaynak: MasterIndex MasterCard 2009

Categories: Genel, Kredi Kartı

Şimdiden Kaçırdıklarımız…

İnsan zihni bir hayal üretme makinesidir. Zihnin ötesine geçilmediği sürece hayal kurmaya devam ederiz. Zihin şimdide var olamaz; o ya geçmişte ya da gelecekte varolabilir. Zihin için şimdide var olma olasılığı yoktur. Şimdide olmak zihinsiz olmak demektir. Deneyin bunu. Eğer varlığınızda ,bilincinizde hiçbir düşüncenin olmadığı sessiz bir an olursa -bilinç ekranı tamamıyla açık olduğunda-o zaman ansızın şimdidesnizdir. Bu o andır,gerçek andır; gerçeğin anıdır , hakikatin anıdır. Ancak o zaman ne geçmiş vardır ne de gelecek….

Normalde zaman geçmiş, şimdi ve gelecek diye 3’e ayrılır. Bu ayrım temelde yanlıştır bilimsel değildir çünkü şimdi zamanın bir parçası değildir. Sadece geçmiş ve gelecek zamanın parçasıdır. Şimdi zamanın ötesidir. Şimdi sonsuzluktur.

Geçmiş ve gelecek zamanın parçasıdır. Geçmiş artık olmayandır ve gelecekse henüz olmamış olandır. Her ikisi de yoklardır. Şimdi var olandır. Varoluşsal olan var olamayının bir parçası olamaz. Onlar asla buluşmaz,onların yolları asal kesişmez.Ve zaman zihindir,zihnin biriktirilmiş olan geçmiştir.

Biraz daha farkında ol ve bilincini varoluşun gerçekliğine daha çok ve daha çok getirmeye çalış. Bu çiçeği gör , şu çiçek hakkında düşünme.. Söylediğim bu sözcüğü dinle , söyleyeceğim şu sözcüğü değil. Tam şimdi bak. Bir an dahi erteleyecek olursan kaçırırsın ve o zaman o bir alışkanlık , çok derin yer etmiş bir alışkanlık olur. Yarın da kaçıracaksın ve yarından sonra da çünkü sen aynı olmayacaksın. Sadece bu değil ; senin hayal kurman daha da güçlenmiş olacak.

Zihin senin mutlu olmana asla izin vermez. Koşul ne olursa olsun zihin mutlu olmayacak birşey bulur. Bunu şu şekilde söyleyeyim: Zihin bir mutsuzluk yaratma mekanizmasıdır. Onun tek işlevi mutsuzluk yaratmaktır. Zihni bırakırsan birden ; hiçbir neden yokken mutlu olursun. O zaman mutluluk nefes alışın gibi doğaldır. Nefes almak için farkında olmana bile gerek yoktur. Sen sadece nefes alamaya devam edersin. Bilinçli, bilinçsiz, uyanık, uykuda sürekli nefes almaya devam edersin. Mutluluk tam olarak böyledir. Mutluluk senin en derindeki doğandır. Onun dışsal bir koşula ihtiyacı yoktur; o basitçe oradadır o sensin.. Şayet basitçe zihin mekanizmasının dışına çıkarsan, coşku dolu hissetmeye başlarsın….

Bu nedenle çılgın insanların sözde akıllı insanlardan daha mutlu olduğunu görürsün. Bu insanların gözünde diğer dünyaya ait bir ışıltı olduğunu görürsün sanki hayatın merkezine açılan bir içsel kapı gibidir. Rahattır bu insanlar belki hiçbir şeyi yoktur ama mutludur. Bir yere gitmiyordur o basitçe ordadır. Tadını çıkarıyordur.

Niçin gelecekle ilgili hayaller kuruyorum? diye soruyorsun değil mi kendine! Gelecekle ilgili hayal kuruyorsun çünkü şimdinin tadına bakmamışsın. Şimdinin tadına bakmaya başla.Basitçe zevk aldığın bazı anlar bul.Ağaçlara bakarken sadece bir bakış ol. Kuşları dinlerken yalnızca kulak ol. Onların en derindeki merkeze ulaşmasına izin ver. Şarkılarının tüm varlığına yayılmasına izin ver. Sahilde oturuyorken sadece dalgaların vahşi kükremelerini dinle onlarla bir ol…çünkü dalgaların bu vahşi kükremesinin geçmişi, geleceği yoktur. Şayet sende kendini ona uydurabilirsen sen de vahşi bir kükremeye dönüşeceksin.

Senin lisanın geçmiş ve gelecektir. O halde eğer zihnin lisanını konuşmaya devam edersen hiçbir zman varoluş ile ahenk ,uyum içinde olmayacaksın. Ve eğer bu ahengin tadına bakılmadı ise hayal kurmaktan nasıl vazgeçeceksin? Çünkü senin hayatın budur..

Bu tıpkı bir adamın sıradan taşları çantasında taşıyıp onların muhteşem elmaslar, yakutlar ,zümrütler olduğunu düşünmesi gibidir ve eğer ona ” Onları bırak , seni gidi aptal! Onlar sadece taşlar” dersen inanamaz. Senin onu kandırdığını düşünecektir. Onlara yapışacaktır çünkü bu sahip olduğu tek şeydir. Bu adamın çantasından vazgeçmesi gerektiğini sana söylemeyeceğim. Ona gerçek yakutları, zümrütleri, elmasları göstereceğim. Onlara sadece bir göz atacak ve çantayı fırlatıp atacaktır. Ondan vazgeçemek değil çünkü vazgeçilecek hiçbir şey yok; o sadece sıradan taşlarla dolu. Sıradan taşlardan vazgeçmezsin. O basitçe bir yanılsama içinde yaşadığını fark edecek. Artık gerçek elmaslar var. Birden kendi taşları silinir ve kaybolur. Ve çantasını sen ona söylemeden boşaltı verir. Çünkü artık çantasına koyacak başka bir şeyi vardır. Taşları bırakacaktır çünkü boşluğa ihtiyacı vardır.

Osho der ki; Sana geleceğe , geçmişe gitmeyi bırak demiyorum sana şu an ile çok temas kur demek istiyorum:)

Kaynak: İçten Gelen Mutluluk coşku – Osho

Pazarlamacı ve Yöneticilerin Toplantı Odası Savaşı

Pazarlama departmanında çalışan ve alternatif projeler yaratan bir konumdaysanız buna benzer bir durumla karşı karşıya kalmışsınızdır.  

Son kararı veren üst yöneticiniz toplantıdasınız günlerce haftalarca çalıştığınız projeniz üzerine ikna etmeye çalışıyorsunuz ama masada birkaç stratejik hamle var yöneticinizden şöyle bir karar geliyor “Stratejik A hamlesini gerçekleştireceğiz çünkü öngörülebilir gelecekte en iyi sonuçları verecek olan budur” tartışma bitmiştir.  Mutlaka böyle bir toplantıdan hayal kırıklığı ile çıkmışsınızdır. Günlerce haftalarca uykusuz gecelerce hazırladığınız projeler elinizde çaresizce kalırsınız, tartışamazsınız bile…

Anlamaya çalışırsınız nedenini kişisel algılarsınız , bilinçli yapıldığını ya da bir şeyleri eksik mi anlattım diye kendinizi bir türlü tatmin edemezsiniz!

 

“Yönetim sol beyinlileri , yani sözel ifadesi güçlü, mantıklı, analitik kişileri çeker.

Pazarlama ise sağ beyinlileri yani görsel ifadesi , sezgileri ve bütünü algılayışı güçlü kişileri

çeker.”

Yöneticiler sol beyinli düşünmelerinin bir yansıması olarak düz “ sağduyu “ fikirlerini ve kavramlarını savunur. Bir karara varmadan önce kesin rakamlara , pazar verilerine, tüketici araştırmalarına dayandırmak isterler. Kâr hanesinin değer ölçüsü olan bir dünyada başka türlüsünü düşünmek pek mümkün değildir.Sol beyinli yöneticiler genelde iyi konuşmacıdırlar.

Siz kararlarınızı çoğunlukla küçük bir destekleyici göstergeyle veya hiç böyle bir gösterge olmakzsızın “içgüdüyle” alırsınız. Pazarlama gibi yaratıcı bir disiplinde başka türlüsü zaten tartışılmaz bir durumdur. Bir düşünün genelde bir sunum yaparken ekranın önünde durup sayısız görsel kullanıyorsunuzdur. Sol beyinli yöneticiler Powerpoint slaytları kullansa bile genelde bu sunum sözcüklerden başka bir şey içermez.

Sağ beyinli kişiler genelde iyi yazarlardır. Sağ beyinliler neden iyi yazarlardır? Çünkü sayfa üzerinde sözcükleri düzenlemek sözel olduğu kadar görsel bir iştir. E-posta ve mektuplarda sözcükleri her bir satır ve tam bir düşünce içerecek şekilde düzenlerler.

Peki hangisi sizsiniz?

Pek çok toplantı savaşı yaşayacaksınız , bu savaş hedefleri aynı olan fakat farklı şekilde düşünen 2 grup arasında gerçekleşir. Taraflar birbirini anladıkları sürece bu farklılık iyi olabilir. 

 

Nedir peki bu farklılıklarımız?

Yönetim gerçeği esas alır, pazarlama ise  algıyı esas alır.

 Pazarlamacılar için önemli olan bir durumun gerçekleri değil,gerçekle bağdaşsın ya da bağdaşmasın , tüketicilerin zihnindekilerdir. Algıların ölçülmesi zor olduğundan , pazarlamacılar sıklıkla sağ beyinli sezgisel ve bütünsel düşünme yoluna giderler. Yöneticiler algının öneminin farkındadırlar elbet sorun algının bir ayna olduğuna inanmamalarıdır. Onlara göre algı gerçeğin sadece bir yansımasıdır. Gerçeği değiştirirseniz algıyı da değiştirisiniz. Pazarlamacılara göre ise gerçeği değiştirmek kolaydır ama algıyı değiştirmek en zor işlerden biridir….

Sonuç olarak, umuyoruz ki yöneticiler pazarlamanın ilkelerini , özellikle de sağduyu ile pazarlama duyusu arasındaki farkı daha iyi anlamaya vakit harcasınlar , yine umuyoruz ki pazarlamacılar yönetimin önerilerini neden çoğunlukla geri çevirdiğini , özellikle de o önerileri mantıklı, sözel ve analitik ifadelerle yeniden düzenleme ihtiyacını daha iyi anlamaya vakit ayırsınlar…

Categories: Genel

Arayış Yolculuğunda Arayanlarla Karşılaşmak

Yaşam bir arayıştır, sürekli bir arayış, çaresiz , ümitsiz bir arayış… Kimbilir neyin peşinde bir arayış , arayışa karşı derin bir eğilim vardır insanların….

Bu arayış içindeyken bir çok arayanla karşılaşırsın, güzel anılarda, kötü günlerde, ağlarken, gülerken, tatillerde, iş yerlerinde, aile içinde, okulda, eğlenirken, dans ederken, içki içip muhabbet ederken, bir otobüs yolculuğunda, servis beklerken aynı mekanda beklenen kısa süreli anlarda hep aynı kişiyle karşılaşırken , bir mağazada aynı reyonda aynı ürünü beğendiğiniz kişiyle karşılaştığınızda,  sinemada film seyrederken yanındaki ile aynı anda kahkaha atarken …..

Aradığın şey arayanla karşılaşınca hayat anlamlaşır bazen…

Karşındaki ayna tutar sana, aynı anda aynı duyguları hissetmişsindir , aynı ürünü beğenmişsindir aynı reyonda birden bakıp gülümsersin ya da merak edersin senden bir parça taşıyıp taşımadığına daha dikkatli bakarsın, servis beklerken ikinizin servisi de gecikmiş sıkılmışsınızdır,yüzünüze vurur sıkıntı saatinize bakarsınız sıklıkla aynı hareketleri karşındaki de yapınca gülümsersin….Otobüs yolculuğunda giderken aynı kitabı okuyorsunuzdur, bir anda o kişiyi görür acaba senin okuduğundan etkilenip etkilenmediğini merak edersin….Dans ederken aynı enerjiyi yakaladığın biriyle keyifle dans edersin….İş yerindeki ortak problem ikinizin de canını sıkmıştır,iş çıkışı bir kahve ile ortak sorunun paylaşılması sizi bir an olsun rahatlatır… Aşkın acısı ikinizin de canını ayrı ayrı acıtmıştır ve içerken ki o acı şarkılar, o özlem , o paylaşım acı da olsa keyiflidir… Okulda sınava girmeden önce heyecan kaplamıştır içinizi sınavdan önceki bilgilerin paylaşımı, aklına gelen cevaplar birden paylaşıma dönüşür , sınavdan önceki 10 dakika rahatlatır sizi , heyecanını yenersin … Aile içinde birinin doğumu ailedeki herkes için bir umut kaynağı olur birden,o dünyaya gözünü açan küçücük şey herkese her derdini unuttur… Tatillerde arkadaşlarınızın pozitif enerjisi inanılmaz sinerji yaratır ve gülmediğiniz kadar güler, hiç yorulmadan sabahlara kadar dans eder, erkenden kalkar denize gider bu enerjinin nereden geldiğini anlamazsınız…

Bazen ölümler, kaybedişler canınızı çok acıtır kendinizi yanlız hissedersiniz, hayat enerjiniz tükenir birden hiçbir şeyin anlamı kalmaz nefes almanızın o derin anlamı kaybolur o an size ayna tutanlar gelir yanınıza acınızı anlar gözyaşlarınızı tebessüme çevirir kimi zaman….

Size ayna tutan insanlar……

Hayatınızda kaç kişi size ayna tutuyor ? Kaç kişi sizi gerçekten tanıyor ve sizi gerçekten siz olduğunuz için seviyor…. Sevgili değil söylemim ….Sizi sizden daha iyi tanıyan, sizi acımasızca eleştirecek, yüzünüzü her an güldürmese de size sizi gösteren kaç kişi var hayatınızda …Bazen kötü bir yönümüzü eleştiren arkadaşlarımıza kızarız gerçeği duymak hoşumuza gitmez çünkü  sevmediğimiz bir huyumuzdur vazgeçemiyoruzdur. Ayna tutulduğunda birden kendi yüzümüz hoşumuza gitmez…Kızarız, bulunduğumuz yerden kaçarız, konuyu değiştiririz belki de o kişiyle hiç görüşmeyiz, konuşmayız … Peki neden bu şekilde eleştirdiğini sorup gelen eleştirileri yapıcı şekilde değerlendiren, egolarını bir yana bırakabilen kaç cesaretli var içimizde ?

Osho derki; Egodan vazgeçmek istiyorsan bunun en iyi yolu toplum içinde insanlarla birlikte yaşayıp dertlerine ortak olmaktır, neşelerine, kederlerine , mutluluklarına , ölümlerine.Başkalarına ilgi duy, sorunlarıyla ilgilen , işte o zaman ego kendiliğinden yok olacak ego ortadan olmayınca da kişi özgür kalır.

Hayatınızda size ayna tutacak insanların yanınızdan hiç eksik olmaması dileğiyle….

Categories: Genel